
Üsküdar escort sabahının serinliği, denizden gelen tuzlu rüzgârla karışıyordu. Sokaklar yavaş yavaş dolarken, Melisa dar bir ara sokaktaki eski pansiyonun seksi penceresinden dışarı bakıyordu. Gözlerinde hem yorgunluk hem de umut vardı. Bir gecenin daha sonuna gelmişti, ama sabahın getirdiği yeni başlangıçlara inanmıyordu artık.
Henüz yirmi iki yaşındaydı. Çocukken hayal ettiği o “büyük şehirde kendi ayakları üzerinde duran kadın” olmayı başaramamıştı. Liseyi bitiremeden evden kaçmış, “İstanbul’da iş bulurum” demişti. Ama şehir onu kollarını olgun açarak karşılamamıştı. İlk zamanlar garsonluk yaptı, temizliklere gitti. Sonra işten atıldı. Ne kirasını ödeyebildi, ne de karnını doyurabildi. Hayatın ağırlığı omzuna çöktükçe, çaresizce yanlış yollara sürüklendi.
Şimdi Üsküdar sokaklarında çoğu insan onu görmezden geliyordu. Kimi küçümseyen bakışlar atıyor, kimi yolunu değiştiriyordu. Ama kimse “neden bu hale geldiğini” sormuyordu. Melisa bazen Mihrimah Sultan Camii’nin önünden geçerken kadınların ellerinde alışveriş torbalarını, çocukların gülüşlerini izlerdi. Onlara bakarken içinden sessiz bir cümle geçerdi:
“Keşke ben de yeniden başlayabilsem.”
Bir akşam sahilde yürürken, bir bankta yaşlı bir kadınla karşılaştı. Kadın ona sıcak bir çay uzattı ve “Üşümüşsün yavrum,” dedi. O an, Melisa uzun zamandır ilk kez biriyle konuştuğunu fark etti. Kadın, mahalledeki bir dernekte gönüllüymüş. Melisa’yı ertesi gün oraya çağırdı. Başta tereddüt etti ama sonra “kaybedecek neyim kaldı” diyerek gitti.
Orada onu dinlediler, yargılamadılar. Küçük bir temizlik işi buldular ona. Her sabah vapurdan inen insanları seyrederken, artık o da aynı kalabalığın bir parçasıydı. Her sabah erken kalkıyor, elleri deterjan koksa da içi temizleniyordu.








